28 Nisan 2013 Pazar

Çizgiroman ve Sinema Üzerine - Jodorowsky

John  Difool - Moebius
"Kimilerinin düşündüğünün aksine, ben çizgiroman ve sinemanın birbirinden tamamen farklı iki sanat formu olduğunu düşünüyorum. Genellikle çizgiromancılar sinema yapmak isterler ama ben film çekmiş biri olarak çizgiroman yazmayı daha fazla tercih ediyorum. Sadece çizgiromanlarda yapmak istediğinizi tam olarak gerçekleştirebilirsiniz. Orada, yazarsınız, yönetmen, kameraman, editörsünüz, oysa sinemada "otörler"* çağının bittiğini düşünüyorum. Yapımcılar ve stüdyolar çok güçlüler ve gerçek sanatçı, filmlerde kendini tamamen özgür olarak ifade edemez artık.

Her zaman bir çizgiroman hikâyesini bir canlı-aksiyon filme uyarlamanın hata olduğunu hissetmişimdir. İkisi sadece yüzeyde benzer görünürler ama özünde birbirlerinden tamamen farklıdırlar. Örnek olarak, Moebius'un resimlediği Dune* senaryom, müthiş bir film ama korkunç bir çizgiroman olurdu. Film kurgulamanın, çizgiroman hikâyelemesiyle hiç ilgisi yoktur. Film harekettir. Çizgi ise hareketsizlik. Çizgi hareketsizlikten hareket yaratır. Çizgiromanın kabiliyeti, okuyucuyu hareket yaratmaya zorlamasıdır. Filmler ise aksine, izleyici tarafından mutlak bir hareketsizlik ve dikkat gerektirir. Bir sanat dalında başarılı bir yaratıcı olmak, pek nadiren bir başkasında da aynı başarıya sahip olacağınız anlamına gelir."
INCAL (1981-1989) için hikâye notlarından, Alexandro Jodorowsky.


Paul Atreides - Moebius
* Otör (auteur) sineması, film üzerinde her yönüyle yönetmenin kontrolünün olduğu, (yazan, yapan, yöneten, vs), filme tam anlamıyla yönetmenin kendi yaratıcı üslubuyla damgasını vurduğu sinema anlayışı. Bugün için kalan pek az örnekten biri olarak Tarantino'yu göstermek mümkün.

* Dune Frank Herbert'in ünlü bilimkurgu romanı. 1975'de Jodorowsky'nin yönetiminde film çalışmalarına girişilmiş, yine Jodorowsky'nin yazdığı ondört saatlik senaryonun 'story-board'unu ve karakter çalışmalarını Moebius, çeşitli tasarımlarını H. R. Giger ve Chris Foss başlatmış, müzikleri için Pink Floyd'la anlaşılmıştı, Baron Vladimir Harkonnen'i Orson Welles canlandıracaktı ama sonunda proje iptal edildi. Filmin hikâyesi üzerine çekilen bir belgesel 2013, mayısında yayınlanıyor; [ Jodorowsky's Dune ]

İlginç şekilde, Incal ve Dune, spiritual güçler teması çerçevesinde irtibatlıdırlar. Jodorowsky'nin hindû spiritualizmiyle ilgisi ve spiritual guru olduğu da bilinen bir gerçek. Aynı şekilde, daha sonra 1984'de Dune'u çeken David Lynch'in de Transandantal meditasyon ile yoğun ilgisinin olduğunu hatırlarsak, bu iki çok yönlü sanatçının benzer sularda kürek çektiklerini de söylemek mümkün.

Daha önce yayınladığım Jodorowsky'nin çizgiromanda Amerikan endüstrileşmesiyle ilgili sert politik karşıtlığını sergilediği Frank Cappa önsözünü hatırlayacaksınız. Yukardaki notlarda da bunu bir başka boyutta, endüstrileşen sektörle birlikte Otör sinemasının son buluşuyla ilgili düşüncelerinde yansıdığını -o kadar sert ifadelerle olmasa da- görüyoruz. Sanatçının bu yaklaşımı, önemli ve unutulmaması gereken gerçekleri vurgularken, değişen koşullar altında, farklı boyutlarıyla da tartışılmayı gerektirdiğini hatırlamak lâzım.

23 Nisan 2013 Salı

Hemen Her Zaman - Berardi & Milazzo



Berardi & Milazzo


Epey önce bir yerlerde ilk karesini görüp etkilenmiş, ne olduğunu araştırmıştım. Dört adet Tom's Bar hikâyesinden, 1977'de Il Giornalino'da yayınlanan ilki... Daha sonra bir araya getirilip kitaplaştırılmış ve Tom's Bar adı altında siyah-beyaz olarak basılmış. 

Çevirmek için renkli orijinalini tercih ettim. Yandaki renksiz sayfa ise, söz konusu kitaptan alınmış olup, orijinale göre iki ilâve kare içermektedir. Karşılaştırmak isteyebilirsiniz.

Hikâyeyi orijinal tarama boyutlarında okumak isterseniz, indirebilirsiniz;


19 Nisan 2013 Cuma

Bram ve Ben'in son zamanları'nda Kapalı Çarşı

Image'in 2013 ocağında yayınladığı 'The End Times of Bram and Ben' adlı dört sayılık mini dizide, olaylar hızlı gelişiyor ve daha ikinci sayfada yeryüzünde insanların (her nedense İstanbul hariç) ortadan kaybolmaya başladıklarına şahit oluyoruz. Bram kısa zamanda geri geliyor ve bir evrak hatası yüzünden cennete gittiğini ve daha sonra geri gönderildiğini anlatıyor Ben'e. Üstelik cennetin sanıldığı gibi bir yer olmayıp, bir sürü yaşlı, şişman çıplak insanla dolu berbat bir yer olduğunu söylüyor... Tabi bu arada geri dönen bir çok insanın bazısı da cehennemden gelmektedir...

Bu minval üzre gelişen hikayeyi Avrupa kökenli yeni nesil bir sanatçı, Rem Broo çizmiş. Tarzı (doğal olarak) avrupaî denebilecek genç sanatçının, yine Image Comics yayını Chew'in çizeri bol ödüllü (Eisner de dahil) Rob Guillory'den de etkilenmiş olduğunu söyleyebiliriz.

İşin  aslı, bu tanıtımla amaç, hem bir kitap hem de kitaptaki bütün dünyada kaybolmalar sürerken, herkesin her şeyi birbirine denk, heyecansız sıradan yaşamını sürdürmeye devam ettiğinin ifade edildiği  İstanbul karesini sizlerle paylaşmak istemiş olmam.

Türkçeden çevrildiği dipnotla ifade edilen mini diyalog, durumdan etkilenilmediğinin hoş ifadesi;
     - "Ee... Bugün ilginç bir şey var mı?"
     - "Hayır"

Evet, eğer bu tarz temalardan hoşlanıyorsanız, göz atılabilecek bu eğlenceli hikâyenin çizeri Rem Broo'nun Kapalı Çarşı algısı...

15 Nisan 2013 Pazartesi

Gizli Tarih Kitabı'nda Fener İskelesi

Geçenlerde, 'Secret History Book' dizisini okumaya başlamadan önce bir elden geçirip incelemiştim. Tarihi olayları fantastik bir boyutta ama mümkün olduğunca ciddî ele alan, şimdilik 20 kitaba erişmiş çizgidizide iki kitapta birer sayfalık İstanbul faslı ile karşılaştım. İlginç tarafı, her ikisinin de Fener iskelesi merkezli olması. çizimlerde göreceğiniz gibi, çatı formuyla dikkat çeken yapıyı araştırabildiğim kadarıyla bu tarz bir kırma ile varolduğu bir dönem bilgisine ulaşamadım. Çizer Igor Kordey'e ulaşabilsem ona soracaktım bu çizimin nereden kaynaklandığını, ama o da mümkün değil.

Söz konusu sayfalar ve yer aldıkları kitaplar şöyle;

The Secret History Book 8 - Seven Pillars of Wisdom

(Bilgeliğin Yedi Sütunu): Thomas Edward 'Arabistanlı' Lawrence tarafından yazılmış, I. Dünya Savaşı esnasında Arapların Osmanlı'ya karşı başkaldırı hareketinin ve bu hareketteki İngiliz rolünün anlatıldığı otobiyografik, tarihi eser.
Çizgiroman da ilhamını ondan alıyor olmalı, olayın geçtiği tarih 1908 gibi. (Henüz bu sayıyı okumuş değilim, tereddüt içeren ifadem bundandır.)

The Secret History Book 13 - Twilight of the Gods

(Tanrıların Alacakaranlığı): Mitolojide tanrılarla devlerin savaşı olarak da geçen, bir çok sanatsal ürüne ilham kaynağı olmuş hadise.
Bu kitaptaki söz konusu sayfadaki olayın tarihi görülüyor zaten; 1945.



Büyük ihtimalle hayâl ürünü diyeceğim ama yine de önce bir sorayım: Bir fikri olan var mı acaba?

9 Nisan 2013 Salı

Frank Cappa Brezilya'da - Manfred Sommer

Frank Cappa Brezilya'da
(Frank Cappa en Brasil)

"Jangada"
"Karnaval"
"Av"

Manfred Sommer
1981

Yirminci yüzyılın en önemli çizgiromancıları, bütün o Amerikalılar, Will Eisner, Hogarth, Stan Drake, Alex Raymond, Milton Canniff, Alex Toth'lar arasında İspanyol Manfred Sommer önemli bir yer kaplar. Ama diğerleri, endüstriyel sanatın kurallarına uyarak, Süpermenler, Tarzanlar, Mandrakeler, Flash Gordonlar,  demokrasi kılığında bir diktatörlüğün hizmetinde askerler, siyasi bilinçten mahrum hafiyeler üretirken, Sommer savaş dehşetinin bilinçli muhabiri Frank Cappa'yı yaratabildi.

Bir ropörtajında şunları söylüyordu: "Benim için Frank Cappa'yı yaratmak hayatî bir zorunluluktu. Acı veren haberler izliyordum Nikaragua, Kongo, Vietnam'daki olup bitenler üzerine, oralarda olsaydım eğer diye düşünüyordum, bir kahraman olamazdım, bir şey değiştiremezdim, acı çekecek ve düşünecektim. O zaman ben de kimseyi öldürmeyen ama orada olan, tehlikede, vahşetin dünyasını anlatan bu haber fotografçısını yarattım."

Sommer büyük bir psikolojik derinlikle birlikte toplumsal bir bilince sahipti. İki temel kaygı arasında yaşamıştı; yaşam ve ölüm. Onun derin sesini duyabiliyorum, bağırsaklarından ve kalbinden gelen bir ses, şöyle diyor "Ebeveynlerimizden miras olarak, büyük birikmiş kitle halinde bir çöp devraldık, adına toplum dediğimiz. Doğduğumuzda bir de nadir olarak tatmin edilebilen bir önderlik arzusu devraldık. Biri ve diğeri arasında insanoğlu, kaçmak istediği düşkırıklıkları biriktiriyor. Kimi alkolle, kimi haplarla. Ve bir ölümü arayan gençler yüzdesi. Onlardan biriydim, gençken başladım ölüm fikriyle flört etmeye. Benim intihar formülüm, her gece Barselona'dan Begas'daki yazlığıma giderken viraj dolu, şeytanın ağzı gibi karanlık, kötü dağ yollarında her seferinde hızımı artırmak üzerine kendimle girdiğim bir iddia şeklinde gerçekleşiyordu. Bir keresinde ölüm bir virajda kamyon şeklinde görünmüştü. Birden farkettim ki bu yararsız ve saçma bir çözümdür. Kendimi son anda kurtarabildim. O an bütün hayatımı değiştirdi ve o zamandan beri sevgi duyguları ve hattâ insana ilişkin kavrayışlar topluyorum. Hayatın bana sunduklarının her ânını emmek mutlak bir gereklilik sadece." Onun haber fotografçısının mükemmel bir tanımıdır bu. Atletik bir adam, kaba bir nakavt etme imkânına sahip, ama barışçıl, esasen tarafsız, ne şampiyon, ne kahraman, önyargısız, şoven olmayan, her şeyden önce özgürlüğü amaçlayan. Kendisini avlayıp yemek isteyen bir yamyamla dostça ilişki kurabilen, kız ve erkek kardeş ensestini yargılamayabilen, intihar etmek isteyen bir kadına mutluluk vermeye çalışan yüksek bilinçli bir adam. Sommer, sayfalarının her satırında Cappa'dır.
...
Alejandro Jodorowsky
(Frank Cappa'ya yazdığı önsözden.)






4 Nisan 2013 Perşembe

Kafası Kesik Tavuk - Quiroga, Trillo, Breccia

Kafası Kesik Tavuk
"La gallina degollada"
Horacio Quiroga
1925

çizgi uyarlama: Carlos Trillo
çizen: Alberto Breccia
1975

çeviri: SToktan

"Mazzini-Ferraz çiftinin geri zekâlı oğulları bütün gün boyunca avluda bir bankın üzerinde otururlardı. Dudakları arasından sarkan dilleri, aptal gözleri vardı ve ağızları açık kafalarını sallar dururlardı.
Toprak zeminli avlunun batı yanı bir tuğla duvarla kapatılmıştı. Paralelinde beş metre ötedeydi bank ve gözleri tuğlalara sabitlenmiş, kımıldamadan otururlardı hep orada. Güneş alçalır, duvarın ardında gözden kaybolurken, aptalların eğlencesi de tamam olurdu. Körleştirici ışık önce dikkatlerini cezbeder, yavaş yavaş gözleri canlanmaya başlar, sonunda da yüksek sesle kahkahalar atarlardı, aynı endişeli neşeyle karışık, sanki yiyecekmiş gibi hayvanî bir sevinçle güneşi izlerken.
......"

Horacio Quiroga
Horacio Quiroga'nın aynı adlı kitabında yayınlanan ve latin Amerika'da kült haline gelmiş bir öykü bu. Quiroga Uruguaylı bir şair, oyun ve kısa hikâye yazarı. E. A. Poe, Rudyar Kipling ve Guy de Maupassant'dan etkilendiği söylenen yazar, doğanın görünen sükûneti ardında gizlenen vahşet ve korkuyu olağanüstü bir hassasiyetle damıtarak anlatmasıyla dikkat çekiyor. Uruguay doğumlu olmasına rağmen hayatını kuzey Arjantin'de geçiren Quiroga'nın, eserleriyle yine latin Amerika'nın güçlü kalemleri G. G. Márquez ve Julio Cortázar'ı da etkilemiş olduğundan bahsediliyor. -Ancak buna karşılık ülkemizde yayınlanmış hiç bir çalışması bulunmuyor.

Benim onunla karşılaşmam, Trillo'nun uyarlamasından yola çıkarak Alberto Breccia'nın çizdiği aynı adlı küçük acaip eser sayesinde oldu. Hâl böyleyken ikisini bir arada ele almak da kaçınılmazlaştı. Böylece yazarın ilk Türkçe çevirisi ve ekinde Breccia'nın kaleminden çizgi uyarlamasını içeren bu kitapçık .pdf formatında ortaya çıktı.

Latin Amerika ülkelerinde neredeyse Mona Lisa gibi maskara edilene kadar mıncıklanmış bir eser Kafası Kesik Tavuk. Nette bir tararsanız, parodilerine, bir sürü amatör video çalışmalarına varana kadar, çok sayıda malzemeyle karşılaşabilirsiniz.

Carlos Trillo - Alberto Breccia
Yine Trillo-Breccia ortak çalışması da bunun paralelinde çok tanınan bir iş. Carlos Trillo'nun belli vurgularla süzüp çıkardığı senaryo, Alberto Breccia'nın yine çok farklı bir çizgi anlayışıyla kaleme aldığı bir başka kısa çizgihikâyeye dönüşmüş.


[ KAFASI KESiK TAVUK ]